Yaslı Şiir

Yüreğimi bozbulanık bir sevdaya kaptırdım ben…

Yüreğimi bozbulanık bir sevdaya kaptırdım ben,
Ardından az ağlamadım
Belli şiirlerimden…

Bozbulanık bir duygunun rıhtımındayım gayri.
Nedense bana geliyor Hallaç’ın mektupları hep,
Tâ Bağdat’ta unutuyorum bazen silahımı,
Bazen düşüveriyorum Kudüs’ün kapısından…
Ey sebep..!
Şiirlerime yazık oluyor.

Bu bozbulanık gecelerin kirpiklerinde
Beni bitiren bir şey var,
Anlatamadığım,
Anlayamadığın,
Seyyar…!
Şiirlerimde de o hüzünden bir şey…
Ey yar!

Geceleri beyaza boyadım, gündüzleri de siyaha,
Kaç kalem kırdım da bir Bağdat yazamadım.
Bir ana,
Bir yağmur,
Bir sevda yazamadım doğru düzgün….
En belalı yerinde doğmuşum besbelli vaktin,
Hicran yağmurlarına çanak tutuşumdan,
En çaylak delikanlısıymışım gibi yüzyılın,
Bağrımda en çetrefil okları yeşertmeye çırpınışımdan,
Yıldızlara ışık fermanları gönderişimden belli güpegündüz.
Ve de bir demet tebessümü bile taşıyamayışımdan…
Bilgeliğe ve erdemliliğe
Ağıtlar yakmalarımdan vakitli vakitsiz
Aydınlığı sorgulayışımdan,
Tebessümün telaşından,
Ve bu bitişimden belli can veren bir kuş gibi.
Beni bir o duyar.
Uygarlığın sarp kayalıklarında
Ey yar…

Çağ, çağdaş çakalların çağı…
Çıkmazları yüklenmiş hep,
Isırgan otundan medet umar bizim zavallı çınar,
Ey yar…

Yabaniliğin ta kendisi oysa tebessümü, meramı,
Elinde mukavvadan bıçağı,
Kalbini deşiyor,
Gözlerini çağın.
Mevsimlik heveslerle…
Heveslendirmesen ya ey çınar…
Bak bu bozbulanık sevdamdır kurşunlanan,
Gündeminde insanlığın.

2.

Cam kırığı döşeli her meselem,
Kirli bir çocuğun elinde uçurtma gibiyim.
Ne olacak diye korkuyorum sormaya.
Her cevap bir dinamit insiyaki taşıyor çünkü…
Ne olacak?
Ya mahşer?
Korkuyorum ben.
Sınır ötesi işaretler geliyor.
Ya nasıl vereceğim hesabını gençliğimin,
Ya kardeşlerim ölürken uzanıp yattığım gecelerin
O kahkahaların,
Ve tebessümlerin…
Böyle miskin bir et parçası olacağıma
Bir taş parçası olaydım keşke
Sapanında Filistinli çocuğun…

Ben taş olma hakkımı kullanmak istiyorum…

Çağın adı: Kalleşlik,
Soy adı:Kan dökücü,
Ruhumla helalleştik,
Yaşamaya utanıyorum.
Erkeğim demeye; daha diyeceklerim var;
Müslümanım demeye utanıyorum ben,
Hayâ ediyorum ey yar…

Bu değil biliyorum senin buyruğun,
Kahraman mücahitlerini Çeçenlerin
Sonra birden hatırlıyorum.
Basayev’i mesela.
İmreniyorum.
Sirkteymiş gibi seyrediyor dünya
Seyrediyor katledilen Müslümanları…
İğreniyorum.
Ben de içlerinde…

3.

Barikatlar kuruyor yüreğim şimdi.
Hangi kıtanın yamyamları olursa olsun,
Hangi dehşetlisi gelirse gelsin ölümün,
Hangi mermi susturacakmış, gelsin göreyim,
Çoktandır ölümsüzlüğe düştü yolu gönlümün.

Yerli uşakların epeydir söylediği şarkıdır bu,
Bilirim…
Nedense benzeşir şarkıları,
Bilirim…
Ben yine de her sabah kalkıyorum yatağımdan,
Bütün gece üşümüş bir rüya ile…
Çocukları düşünüyorum en çok,
Barutları ıpıslak duygularımla sarmalıyorum onları,
Çoğu çekiniyor sormaya olanları,
Kınıyorum her daim hicretini,
Yılgınlığa,
Suskunluğa,
Durgunluğa,
Yorgunluğa,
Meyledişini kınıyorum yüreklerin…

Yine de gün doğuyor,
Sabah oluyor neyleyeyim…
Bazen yağmur bile yağıyor kirli kirli.
Hisleri iptal olmuş çağın kucağında.
Ezanlar okunuyor minarelerimden gürül gürül,
Karşılıksız çağrılar,
Ne bakkal vaz geçiyor ne simitçi,
Ne taşıtlar duruyor bir lahza ne trafik lambaları…
Dolmuşlar tıklım tıklım,
Vitrinler ışıldıyor,
Varoşlarda boğazlananlardan haber yok hala,
Gasp,
Soygun,
Fuhuş…
Habire ceza evleri inşa ediyor uygarlık.
Maneviyat tuş…
Yoğun bakımda sevdam…

Ver elini, haydi ver ey sevdam; çok yaşa!
Dönmemek için gidelim,
Cidden gidelim bu sefer,
Savaşa…

(EKİM – 2005)